HÜSNÜ BAYRAMOĞLU
(1935-2021)

Hüsnü Bayramoğlu 15 Şubat 1935 tarihinde Safranbolu’da doğdu. Ecdadları Horasan Erenlerindendir. Anadolu'ya gelmiş ve irşad faaliyetlerinde  bulunmuşlardır. Dedeleri için Safranbolu halkı türbeler inşa etmiş, ehl-i velayet ve sahib-i keramet oldukları dilden dile dolaşmıştır.

Babası Hıfzı Bayram Safranbolu’da berberlik mesleğini icra etmiş fakat berber dükkanı aynı zamanda ulemanın ve eşrafın buluşma yeri, ilmi meseleleri istişare ve müzakere yeri olmuştur. Hatta zamanın Safranbolu Müftüsü (Fatsalı Said Efendi) müftülükten ziyade vaktinin ekserisini Hıfzı Efendinin berber dükkanında geçirirmiş.

Türkiye’nin en karanlık bir istibdad devrini yaşadığı, Dünyanın ise 2. Dünya Savaşı ile cehenneme döndüğü bir ortamda Kastamonu’ya sürgün edilmiş Bediüzzaman Said Nursi’yi Hıfzı Efendi ziyaret eder. 1940’lı yılların başında yapılan bu ziyaret hem Hıfzı Efendi ve ailesinin hem Safranbolu, Eflani, Araç, İnebolu havalisinin Risale-i Nur ve Said Nursi ile tanışmalarına vesile olur. Hıfzı Bayram Bediüzzaman Said Nursi’den aldığı risaleleri efrad-ı ailesiyle yazmaya başlarlar. Hüsnü Bayramoğlu şevkle yazdığı risaleleri 1942’den itibaren Kastamonu’ya daha sonra Emirdağ’a göndermeye başlar. Bediüzzaman Hıfzı Bayram’ın evini Nur Medresesi, evlatlarını ise hem talebesi hem evlad-ı manevisi olarak kabul eder.

1947 senesinde Afyon Hapsine Bediüzzaman ile birlikte Hıfzı Bayram’da götürülür. Hapsin akabinde Ekim,1949’da Hüsnü Bayram ve kardeşi Yılmaz Bediüzzaman’ı Afyon’da ziyaret eder. Bu ziyarette Mevlana Halid-i Bağdadi’den kendisine tevarüs eden cübbenin altına Hüsnü ve Yılmaz’ı alarak onlara bereket ve hizmette sebat ve sadakat ile devamları için dua eder. Bu manevi bir işarettir ki Hıfzı Efendi ve efrad-ı ailesini kendi ehl-i beyti ve ehl-i abası sayar. Daha sonra Emirdağ’da Validesi Fatma Hanım ile de Bediüzzaman’ı ziyaret edip dualarını alırlar. Şubat ayı sonu Mart ayı başlarında 1950’de Hüsnü Bayram Emirdağ’da Zübeyir Gündüzalp ve Ceylan Çalışkan ile birlikte Bediüzzaman’ın hususi hizmetine bakmaya başlar. Emirdağ’da Bediüzzaman Said Nursi’nin ikamete mecbur tutulduğu evin karşısında bir oda kiralayan Zübeyir Gündüzalp ve Hüsnü Bayramoğlu bu tarihten itibaren O’nun şahsi hizmetlerine, cemaatle muhabere ve neşriyat işlerine, mektuplarının kitabeti ve tevziine bakarlar.

1951 senesinde Hüsnü Bayramoğlu daha evvel Urfa’ya hizmete giden Abdullah Yeğin’in yanına Bediüzzaman’ın tensibiyle gönderilir. Islahiye’de Posta Memuru olan Zübeyir Gündüzalp’ta bir müddet onlarla kalır. Burada iman hizmetlerinden dolayı defalarca karakola götürülür ve akabinde de cezaevi ve mahkeme devresi başlar. Risale-i Nur Talebelerine yönelik 1935 Eskişehir, 1943 Denizli ve 1947 Afyon mahkemelerinden sonra dördüncü büyük Risale-i Nur Talebelerine yönelik bir dava hazırlığı Isparta’da başlar. Türkiye’nin muhtelif bölgelerinde ki “nurculuk davaları” Isparta’da toplanacak ve bu suretle 27 sene süren tek parti dikta rejimine son veren Demokrat iktidara da büyük darbe vurulacaktı. Urfa’da halkın bu genç Nur talebelerine olan muhabbet ve sahabetleri de göz önünde bulundurularak mahkeme Urfa’dan Isparta’ya nakledilir. Aynı tarihlerde Bediüzzaman’da “Gençlik Rehberi Mahkemesi” münasebetiyle İstanbul’da bulunmaktadır. Hüsnü Bayramoğlu, Abdullah Yeğin ve Zübeyir Gündüzalp Isparta mahkemesinde takipsizlik alınca Bayramoğlu derhal İstanbul’a Bediüzzaman’ın yanına hizmetine gider. O senenin yaz aylarında Barla, Isparta, Emirdağ ve Eskişehir’de bulunan Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunan Hüsnü Bayramoğlu daha sonra bir müddet daha Urfa’da kalır. 1955’te Vatani görevini evvela Afyon’da akabinde Eskişehir’de ifa ederken defaatle Bediüzzaman tarafından ziyaret edilir. Askerliğin bitimiyle Bediüzzaman’ın da Hüsnü Bayramoğlu’nun da hayatında yepyeni bir devre başlar.

1956 itibariyle Bediüzzaman temelli olarak Isparta’da şimdi müze olarak kullanılan ve halka açık olan Fıtnat Hanımın evinde kalır. Burada bundan sonra Bediüzzaman’ın Hizmetkarları namıyla maruf bizzat Bediüzzaman’ın tensibiyle seçilmiş bir heyet fıtri olarak ortaya çıkar. Bunlar; “Tahiri, Zübeyir, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve Bayram”dırlar. Bu devrede Zübeyir ve Hüsnü Bediüzzaman’ın şahsi hizmetlerine, Ceylan katipliğine ve hizmetine, Tahiri gençlerin kumandanı olarak müdebbiriyete ve imamete, Bayram dersane hizmetleri ve mutfak ile misafirlere, Sungur ise ekseriyetle Risale-i Nur davaları, hükümet ile münasebetler, diyanet ve maarif ile çalışmalara bakar. Bediüzzaman son senelerinde ki bu hizmetkarları “manevi evlatlarım, varis ve vekillerim” diyerek tesmiye eder, cemaat ile mektuplaşmaları ve irtibatı da bu heyet üzerinden devam ettirir. Risale-i Nur’un neşir devresi bitmiş intişar devresi başlamıştır. 1956-1960 arasında Bediüzzaman’ın Türkiye’de yaptığı bütün seyahatlerde yanında Hüsnü Bayramoğlu bulunur. Bu devrede de öncesinde de Bediüzzaman’ın yazmış olduğu bütün vasiyetnamelerde ismi zikredilen tek kişi Hüsnü Bayramoğlu olmuştur. 13-14 seneye yaklaşan farklı vakitlerde Bediüzzaman’ın kaleme aldığı vasiyetnamelerin tamamında ismi geçen Hüsnü Bayramoğlu’nun Bediüzzaman’ın son yıllarının en yakın şahidi olduğu şüphesizdir. (*)

Bayramoğlu Bediüzzaman’ın son Ankara, oradan İstanbul, akabinde Konya, Eskişehir, Emirdağ ve Isparta’ya dönüşü ile oradan bu fani dünyadaki son menzili Urfa’ya giderken hep yanında olmuştur. Bediüzzaman’ın vefatından sonra çok farklı görüşler, bölünmeler ve ayrılıklar yaşansa da Hüsnü Bayramoğlu adeta bir okul hayatı gibi Bediüzzaman tarafından eğitilip mezun olduğu hal ve keyfiyeti daima muhafaza etmiş bu noktada istikametini hiç değiştirmemiştir. Farklı oluşum ve görüşlere daima mesafeli durmuş, kesinlikle Bediüzzaman’dan ders aldığı meslek ve meşrebin esaslarından taviz vermemiştir. Şahsi münasebetlerinde fevkalade halim, selim, mütevazi ve müşfik iken neşr-i envar-ı Kur’aniye’ye taalluk eden ve hizmetin Bediüzzaman’ın usul ve üslubuna münafi olabilecek duruş ve kavrayışlara karşı çok celalli ve tavizsiz bir karakter ortaya koymuştur.

Asil bir duruşu kendisini ilk görenleri etkileyen fevkalade bir edep ve tevazusu vardır, asaleti itibariyle bir Osmanlı Beyefendisi, bulunduğu hizmet içerisinde ise kardeşlerinde fani olmuş, davasında toprak gibi bir mahviyet ile fevkalade müşfik bir Ağabey görülür. Fakat davanın ulviyetine, hizmetin kudsiyetine, Üstadının meslek ve meşrebine karşı işlenen ihanet ve cinayetler karşısında bir yanardağ gibi alevli ifadelerle dimdik durur artık zafere giden bir mücahid tavrı alır.

1960-1970 seneleri arasında Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebinin muhafazası için insan üstü bir gayret sarfetmiş sağa sola çekilmeye çalışılan hizmetin Bediüzzaman zamanındaki gibi aynen devamı için çalışmıştır. 1979 sonrası ise Türkiye’yi dolaşmış, yurtdışına gitmiş bilhassa Almanya’da ki hizmetlerin istikametli devamı için rehber olmuştur. 1973 senesinde Hizmet Vakfını kurmuş, bir kaç sene sonra Hattat Hamid Aytaç’a Tevafuklu Kur’an’ı yazdırmış, daha sonraki senelerde Envar Neşriyatı kurdurtarak Risalelerin de Bediüzzaman nasıl arzu ettiyse o şekilde sıhhatli basımına öncelik vermiştir. Hüsnü Bayramoğlu 50’ye yakın ülke ve beş kıtaya gitmiş, Nur medreselerinin açılması, açılan medreselerin istikametle devamı ve bilhassa Külliyatın tercümelerinin sıhhatli olması için hassasiyet göstermiş, talebeleri teşvik etmiştir. Hayatının en büyük gayesi beşer için sulh-u umuminin temini, müminler için ittihad-ı islam hedefi ile umum nur camiası mabeyninde muhabbet ve uhuvvete medar tesanüdün kurulması olmuştur. Derslerde üzerinde durduğu en mühim noktalar ise Risale-i Nur’a sadakat ve kanaat ve bu Kur’an davasında sarsılmaz bir sebat ile devam hususları göze çarpmaktadır. Hedefini makro planda ittihad ve mikro planda sadakat üzere bina etmiştir diyebiliriz.

Hüsnü Bayramoğlu Karabük’ten sonra önce Ankara’da uzun yıllar kalmış 1999 sonrası ise İstanbul’a yerleşmiştir.

Hizmet Vakfı Mütevelli Başkanlığını yürüten Hüsnü Bayramoğlu Risale-i Nur Külliyatının basımı, Tevafuklu Kur’an’ın neşri ile beraber Anadolu’da ve hariç dünyada (yaklaşık 120 ülkede) hizmetleri yakından takip etmekte, üç ayda bir müsbet hizmet anlayışına sahip farklı grupların mümessillerini bir araya getirmekte, ayda bir yine Türkiye ve yurtdışından gelen Nur talebeleriyle İstanbul’da buluşmakta ve son yıllarda haftada üç gün sosyal medya üzerinden canlı yayınlarla Nur Risalelerini okumaktadır. Binlerce kişinin canlı takip ettiği bu online derslerin öncesinde ve sonrasında kurra hafız imam hatiplerin Selatin Camilerinden yaptıkları bağlantı ayrı bir ilgi odağı haline gelmiştir. Çeşitli üniversitelerden ve farklı şehirlerden akademisyenlerin ve öğrencilerin de zaman zaman iştirak ettiği bu dersler keyfiyeti ve kalitesiyle büyük hizmetlere vesile olmaktadır.

Hüsnü Bayramoğlu bu canlı derslerde yine Risale-i Nur düsturlarını ve Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebinin esaslarını anlatmakta buna ek olarak emniyet, asayişi muhafaza ve müsbet hareket üzerinde de durmaktadır.

Hüsnü Bayramoğlu 7-8 yaşlarında başlamış olduğu Kur’an ve iman hizmetine 90 yaşına yaklaşan yaşında aynı heyecan ve şevk ile devam etmektedir.

Şimdi bütün talebelerin fevkınde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum. Şimdi Risale-i Nur'un satılan nüshalarının sermayesi, Risale-i Nur'un malıdır. Said de bir hizmetkârdır. Hayatta tayınını alabilir. Hattâ bugünlerde ölüm bana çok yakın göründü. Ben de altı vilâyette bulunan elli-altmış talebeyi iki-üç sene Nur sermayesinden tayınını vermek kat'î niyet ederken, belki bâzılarını bâzı mâniler onları talebelik hizmetinden vazgeçirecek diye vazgeçtim. Şimdi vasiyetimi yazdım. Said Nursî  (Emirdağ Lâhikası 2)



Çare Kitap - Özel